Bağırsak Geçirgenliği ve Disbiyozis
İnsan vücudunun iç ve dış ortamları birbirinden ayırmak ve çevrelemek üzerine dizayn edilmiş çeşitli bariyerleri vardır. Bunlar cilt, vajinal mukoza, mide asidi, burun içi mukozası ve en önemli sınır kapısı olan bağırsaklardır.
Bağırsak bariyerinin güçlü ve sağlam olması sisteme dahil olmaması ve kan dolaşımına geçmemesi gereken bakterileri, besinleri, patojenleri ve birçok molekülü dışarıda tutarken aynı zamanda sağlıklı bir mikrobiyotayı da bizlere sunar. Böylece bağışıklık konusunda en önemli organlardan biri olarak en başta gelir.
Doğumdan itibaren bebeğin, ailesinden gelen mikrobiyota ile hayata başlarken burada bebeğin ya da bizlerin normal doğum ya da sezaryen doğum ile doğmasından tutun, anne sütünü ne kadar aldığımıza kadar birçok detay önemlidir. Daha sonrasında bebeğin ya da çocuğun beslenme alışkanlıklarına göre ise mikrobiyota daha da şekillenmeye ve çeşitlenmeye başlar. Aileden aldığımız bu miras ne kadar kuvvetli ise bağırsaklarımızdaki doğal flora da o kadar sağlam ve koruyucu olur. Daha sonrasında stres, toksik yük, inflamatuar besinler, gereksiz ilaç kullanımlarına bağlı olarak devamlı olarak değişir. Burada birincil faktör beslenmedir ancak bu saydığımız yan unsurlar da mikrobiyotamızın şekillenmesi için önemlidir. Zaman içerisinde hem kendi mirasımız hem de dışarıdan gelen epidemiyolojik faktörlerin birleşmesi ile ortaya bağırsak florasında ya da kabaca oradan yaşayan sağlıklı bakterilerin huzurunun kaçıp bozulmasıyla, dışarıdan gelen zararlı bakterilerin artması ve yapının bozulması ile beraber bağırsaklarda disbiyozis oluşur. Bu süreç bebeklikten yaşlılığa kadar uzun bir süre aralığında gerçekleşebilirken hayatımızın herhangi bir zamanında da karşımıza çıkabilir.
Disbiyozise eşlik bağırsak geçirgenliğinin artması ile beraber vücudumuzun sınır kapısı koruyuculuğunu yitirmesiyle vücutta low grade inlamation dediğimiz düşük seviyeli bir inflamasyon başlar.
Bu süreç aslında bizlere otoimmün dediğimiz yani bağışıklığımızın bizi koruması gerekirken bize karşı savaştığı rahatsızlıkların kapısını aralar.
Bağırsaklar geçirgenliği arttırdığı taktirde sindirim ve emilim açısından da vücut yetersiz kalır. Burada kullanılacak enzimlerin de salgılanmasında aksamalar olur ve vitamin ve minerallerin geçişini sağlaması gereken proteinlerde azalmalar meydana gelir. Emilemeyen ve vücut tarafından kullanılamayan gerekli besinlerin yanı sıra kan dolaşımına girmemesi gereken patojenlerin, bakterilerin ve lektin, gluten gibi geçirgenliği daha da arttıran besin yapılarının bağışıklık sistemini uyarmasına ve kronik otoimmün hastalıklara zemin hazırlamasına yol açar.
Peki Bağırsak Geçirgenliği Nasıl Anlaşılır?
Vücudumuzda bağların açılmasını ve ayrılmasını sağlayan moleküllerle beraber çalışan zonulin’in tespiti ile ile anlaşılabilir. Zonulin arttıkça astarın daha geçirgen hale geldiğini ve açıklığın arttığını anlamak adına en pratik kullanılan testtir.
Onun dışında laktuloz ve mannitol olmak üzere 2 çeşit metabolize olmayan şeker tüketildikten sonra sisteme hangi şekerin karıştığı idrar analizi ile anlaşılabilir.
Bazı durumlarda ise mikrobiyom testi kullanılabilir.